MÜHR-Ü İLAHİ
Hazret-i Allâh’ın rahmetine, lütuf ve taltifine her an muhtacız. Ukalalık etmiş olmayayım, mânevî vazifem ve Allâh’ın varlığına, peygamber efendilerimizin Allâh’ın elçileri olduğuna küll olarak âmentü’nün anlamında hiç inanç boşluğu yok. Hamdederim.
Hayatım boyu bu abd-i âciz etkisinden kurtulamadığım, Rabbımın lütfu ihsanı olan mânevî vazifem ve zevkimle yaratanıma yakınlığımı yudum yudum, nefes nefes yaşantım boyunca yaşadım ve yaşıyorum. Mânevî zevkin tecellisi ile maddemi ve mânâmı ihyâ edenin rahmet-i ilâhîyye olduğuna şüphem yok!
Rahmet-i ilâhîyyeden soyutlanmış bir hayatın madde ve mânâsının o âdemde ceset olsa da değişmiyor. Gerçek ölümün bu ölüm olduğunu gördüm, yaşadım, biliyorum. Rahmet-i ilâhîyyeden dışlanmak korkusu en büyük korkum ve ızdırabım.
Dünya hayatımın madde ve mânâsında o kadar çok metafizik zuhurat ve tecelliler var ki!… Bütün beşere göstermek vazife ve arzumun tahakkukunda zorlanıyorum.
Abd-i âciz yazmaya çalıştığım kitabçığa Hazret-i Allah kudret mührü bastı. Bilgisayar ve printer vesile idi. Onlardan zerre kadar uğraşı olmadı. Teknolojiye aşina kişilerin de gözleri önünde açık zuhuru onları da bu rahmet-i ilâhîyye olaya şahit kıldı. Mührün orjinali tetkike her zaman uzman meraklılarını bekliyor. Olay teknolojinin üstünde, bilinçaltı izah bekliyor.
Nasıl izah ve ifade edeceğim, bu hususda da Rabbıma sığınıyorum. İzahını da Rabbımdan halketmesini bekliyorum, âmin.
Bir aydır tekniğin otoriteleri zevkle çalışıyorlar. Fiziki izahında hiç mesafe alamadılar, alamayacaklar da!.. Allah cümlesinden razı olsun, küstahlık olmaz ise bu olayın beşeri ilgilendirecek kadarının bilincini de Hazret-i Allâh’tan âczimle rica ediyorum. Bu arzu ve ricamı bazı tembel kullarının tevekkül maskesine sığınarak takındıkları küstahça tavırlara benzetmeyesin.
Hazret-i Allah cevheri yaratmış, a’râzı da yaratmış. Anlamı suyu ve toprağı yarattı, ikisini karıştırıp kerpici sen yapacaksın. Sakın Hazret-i Allâh’a “kerpici de yap” demeyesin. Allâh’a karşı küstahlık olur. Kulluk vazifeni bil. Emr-i ilâhîlerinin teferruatına elçilerini vazifeli kılmış. Diyemezsin ki “ben elçi filan tanımam. Zatının izahı bana yeter.” Bütün âlem rahmet-i ilâhîyyelerle bezenmiş. Dünyada benî âdemi muktedir ve irade sahibi eylemiş. Güzelliklere aşina yaratmış. “Bu dünyayı ben yarattım, sen düzene koyacaksın” hitabı her hâdisede zuhur ederken, yılışarak günlük hayatımızda “beni yorma, onu da sen yap” deme. Toplumların idare, sevk ve hareketlerini güzellikler içerisinde, inanç ve akıllarının erdiği kadarı ile mesûliyetini müdrik kişilerin çıkardığı nizamlarla idare edecekken, sakın Hazret-i Allâh’a “bizi ilgilendirmiyor, onu da sen yap” deme. Terbiyesizlik ve küstahlık olur.
Derviş “hasbünAllâhu veni’me’l-vekil” (sen âlemlerin vekilisin) der. Amma haddini bil. Gücünün yettiği yerde Hazret-i Allah senin ne avukatın, ne hizmetçin!.. Cüz’î irâdeni unutma. Gülünç oluyorsun. Bu gerçekleri bilmediğinden din anlayışına nâ-ehli güldürüyorsun…
İşte akıl ve mantığın, fiziki ilmin çözemediği ve çözemeyeceği, incelemeye müsait ve açık metafizik bir olay:
Peygamber Efendimiz’in doğum gününde bayram ettiğimiz Mevlid Kandili günü 1999 senesi 24 Haziran bilgisayarda yazdıklarımı dosyalamak için printere yazdırıyordum. Altmışıncı sahifenin başında çift çizik çerçeve içerisinde -çerçeveler alışa geldiğimiz çerçeve cinsinden değil- 12,5 cm. boyunda, 12 mm. eninde, sarı altın yaldızlı zemin üzerine kırmızı ve yeşil noktacıklarla sahifenin kenarında, üstünde de yukarı kenardan sahife nizamına ve düzenine uymayan, ekranın ve printerin dâhli olmadan, ekranda dahi görünmeden, bir daha yazmak ve yazdırmamıza imkân olmayan, çeşitli renklerle bezenmiş, bazı yerlerine Kur’ân-ı Kerîm’in nazil olduğu yazı kufi yazıya benzer, çıplak gözle zor görülen esmalarla ve mühürlerle bezenmiş bir logo belirmişti. İzahından teknolojinin ve akılcı dînin âciz kaldığı…
Her ne kılmışsa adâlettir, Cenab-ı kibriyâ,
Her kazâya, her belâya kıl rızâ, Allah kerîm.
Îmanına sahip ehl-i îmanı bu ve buna benzer zuhurat îman ehl-i olanları rahatsız etmediği gibi inançlarının zevkine zevk katar.
Olay yüksek tahsil görmüş, mânâ cilvelerine az-çok aşina Mehmet Şen Efendi ve Tarık Küçükkalıpçı Efendi’nin de huzurunda zuhur etmiş, Hazret-i Allah onları da şahit kılmıştı. O sahife üzerine hiçbir cihazın dâhli olmadan mührün gökten düşer gibi zuhuru o efendileri de hayretler içerisinde bırakmıştı.
Her tarafı kufi yazılarla ve mühürler ile bezenmiş levha üzerine siyah latince yazı ile akılcı ulemayı şoke edecek latin yazısı ile bu abd-i âcizin kimliğini ve icazetini yazıyor Hazret-i Allah c.c.:
Pîr-i Gâlibî H. Galip Hasan Kuşçuoğlu(K.S.)
Kâdirî, Rufâî, Gâlibî, Meşayihı, Mutasavvıf
60. sahifede perişanlığımı, âczimi anlatıyordum. Yeteri kadar bilmediğim için bocaladığım, hiçliğimi göstermeye çalışıyordum. Yaratanıma neyi gösterecektim ki?!.. Tertîb ve tanzim onun halketmesi değil mi?
Sonradan anladığıma göre, mensup olduğum şeyhime karşı saygısızlığımın karşılığı ceza imiş. Bi-zatihi şeyhim efendimin lisânından ihsan ettiler. Bu uyarı ile abd-i âcizi cümle Allah kullarına ibret olsun diye, normal yaşamaları için tasavvufun inceliklerinin sevgi, muhabbet, Allâh’a îman ve dosdoğru yürümenin esas olduğunu izah etmeye yetkili kıldılar.