Skip to content

Tasavvuf

Tasavvuf tariki, nefsi ayıklayıp temizlemek ve ruhu pak ederek Lahut âlemine yükselmek yoludur.
Tasavvuf, dînin dışında değil; bi-zatihi dînin kendisidir. Tarikatlar Tasavvuf’un kollarıdır. Mezhepler de Fıkh’ın kollarıdır. Bunları inkâr cehalettir. İnsanı hayvandan farklı kılan gönüldür. Gönül ise yaratanını bilmesi için yalnız benî âdeme bahşedilmiş rahmettir. Aşk-ı ilâhîdir. Yaratılışın sırrıdır. Gönlün kemâlata ermesi!.. Tasavvuf ve yaratanının isimlerini kesir, nihâyetsiz zikretmekle elde edilir.
Sırat-ı müstakîm üzere ol. Yol büyüklerimizin bildirdiği “yokluk kapısı” rahmet-i ilâhîyeye nâil olmak ise muradın, işte en kısa rahmet yolu!…
Pîr-i Gâlibî H. Gâlip Hasan KUŞÇUOĞLU(K.S.)
Pîr-i Gâlibî H. Gâlip Hasan KUŞÇUOĞLU(K.S.)
Dünya ve âhirette mes’ud olmak istiyorsak yaratanımıza kul olmanın zevkine erme çabasında olalım. Rabbımıza lâyık kul olmanın hazzından, zevkinden uzak durmayalım. Sonsuz rahmet-i ilâhîden nasipli, ihyâ olmuş Rahmet-i ilâhîyeye vesile kılınmış bahtiyar kullarının saflarında bulunmak gayemiz ve zevkimiz olsun. Kulluk vazifemizi îman ve samîmiyetle icra edebilmemiz gene yaratanımızın rahmeti olan mânâ ve gönül gözü ile görmek ve gerçeği lüzumu kadar bilmek… Rahmetinden mahrum eylemesin.

“İlim toplayıp yığmışsın, gönlü ihmal etmişsin, o kaybettiğin servete acıyorum.”

Hazret-i Allah’tan lütfedilen tavır ve hareketlerimizle, lisân-ı hal ile yakarmayı ve istemeyi bilelim. Nazargâh-ı ilâhi olan kalbe yolu uğramayan arzu ve isteklerin huzuru ilâhiden iltifat gördüğü ender görülür. Kalpten beyine geçen gönül yolu, ehl-i hâlin ehl-i aşkın yoludur. Beyinden kalbe akış ilse ilme’l yakînden öteye yolu muhâldir. Muhammed İkbal’in uyarısını gönül kulağı ile dinle, tefekkür et. Rahmet-i ilâhî olan sebeplere tevessül etmeden maddeyi de mânâyı da elde etmek zehabına kapılmak safdillik olur. Bu saflık tertemiz safiyet değil, kusura bakma, salaklıktır.

Ey benî âdem! Sen Âdem’e musahhar kılınan mahlûk ve eşya değilsin. Hazret-i Allâh’ın bilinmesine vesile kıldığı, yaratılışın sırrı ve çekirdeğisin. Diğer mahlûkata benzer yönün aşikâr, amma sen mânâ denizi insan olmaya müsait yaratılmış benî âdemsin. Aşkı ilâhîden yaratıldın. Yaratanını bilmeye müsait kılındın. Âczini bildiğin kadar yaratıcını bilmene imkân ve fırsat verildi.

Pîr-i Gâlibî H. Gâlip Hasan KUŞÇUOĞLU(K.S.)
Pîr-i Gâlibî H. Gâlip Hasan KUŞÇUOĞLU(K.S.)

Bu fırsatı bildiğin kadar yaratanına hamd ederek, şükrederek, kesir zikrederek, emr-i ilâhîye intibak etme zevki ile hayatını idame ettirmeye çaba gösteren, gerçeği hayatının her safhasında görerek, yaratıcına hayranlık duyan, sadık insan! Hiç şüphen olmasın, bu meziyetlerin hepsi şahit ki, sen yaratanına âşıksın.

Aşk mânâ itibariyle ilâhîdir. Mecâzî aşk olmaz. Mecâzî olan istektir, arzudur. Nefsin ihtiyacıdır. Mecâzî aşk özlemini duyduğu o nesneye vuslatla biter. İlâhî aşk ise yakınlıkla artar. Vuslatda ilâhî aşkın sonu değildir. Aşkı ilâhînin tecellisi nefsin hazzının dışında, ruhun gıdası, yaratılışın sebebi hikmeti, insanlığın hâl belgesi... mânâ anlamı “TASAVVUF”tur!

Verilen cüz’î iradeni de Hâlık-ı Zülcelâl'e havale etmen kulluk dışıdır iyi bil!

Cennet-mekân vatan şairimiz Mehmet Akif merhum, kul vazifesini bilemeyip, tembellik ve bilgisizliğinden ötürü çirkin düşünceye kapılanların bu durumunu Safahât’ında ne güzel dile getirmiş. Bu hikmetli mısralarını, bizlerin de bu fikrin hayranı olduğumuzu, değişmeyen fikrimiz ve tutumumuzla, derviş kardeşlerime duyurmaya çalışıyorum. Örnek alına:
Mehmet Akif Ersoy
Mehmet Akif Ersoy
******
“Kadermiş” öyle mi? Hâşâ, bu söz değil doğru;
Belânı istedin, Allâh’da verdi. Doğrusu bu.
“Çalış” dedikçe şerîat, çalışmadın, durdun,
Onun hesabına birçok hurafe uydurdun!
Sonunda bir de “tevekkül” sokuşturup araya,
Zavallı dîni çevirdin onunla maskaraya!
Bırak çalışmayı, emret oturduğun yerden,
Yorulma, öyle ya, Mevla ecîr-i hâssın iken!
Yazıp sabahleyin evden çıkarken işlerini;
Birer birer oku tekmil edince defterini;
Bütün o işleri Rabbim görür; vazifesidir…
Yükün hafifledi. Sen şimdi doğru kahveye gir!
Çoluk çocuk sürünürmüş sonunda aç kalarak…
Huda vekîl-i umûrun değil mi? Keyfine bak!
Onun hazîne-i in‘amı kendi veznendir!
Havale et ne kadar masrafın olursa. Verir!
Silahı kullanan Allah, hududu bekleyen O;
Levazımın bitivermiş, değil mi? Ekleyen O!
Çekip kumandası altına ordu ordu melek,
Senin hesabına küffarı hâk-sâr edecek!
Başın sıkıldı mı, kafî senin o nazlı sesin:
“Yetiş” de, kendisi gelsin, ya Hızr’ı göndersin!
Evinde hastalanan varsa, borcudur: bakacak;
Şifa hazinesi derhal oluk oluk akacak.
Demek ki: Her şeyin Allah; yanaşman, ırgatın O:
Çoluk çocuk ona ait: Lalan, bacın, dadın O;
Vekîl-i harcın O; kâhyan, müdîr-i veznen O;
Alış seninse de, mesûl olan verişten O;
Denizde cenk olacakmış… Gemin O, kaptanın O;
Ya ordu lâzım imiş… Askerin, kumandanın O;
Köyün yasakçısı; şehrin de baş muhassılı O;
Tabîb-i aile, eczacı… Hepsi hasılı O.
Ya sen nesin? Mütevekkil! Yutulmaz artık bu!
Biraz da saygı gerektir… Ne saygısızlık bu!
Huda’yı kendine kul yaptı, kendi oldu Huda;
Utanmadan da “tevekkül” diyor bu cür’ete, ha?!…
****

Hazret-i Mevlana, Mesnevi cilt 1 beyit 2960 ve devamında Sûre-i Fetih 10'uncu âyetin anlamını Peygamberimiz Efendimiz (s.t.a.v.) Hazret-i Ali (keremallâhu vechehû)'ya ve dolayısı ile biz aciz ümmetlerine de insan olmanın sırrını, lütfedilen rahmet-i ilâhîyeyi beyanları ile ehl-i zikrin, ehl-i aşkın yollarında ihsan edilmiş rahmet nurunu açık gösterdiler...

Peygamberimiz Efendimiz Hazret-i Ali’ye (r.a.) buyurdular ki:
Yâ Ali! Allah arslanısın, kuvvetlisin, korkmazsın, yüreklisin…
Fakat arslanlığına dayanma, güvenme; ümit ağacının gölgesine sığın.
Hiç kimsenin rivayetlerle, masallarla yoldan ayıramayacağı, âkil bir mürşidin gölgesine gir.
Yeryüzünde onun gölgesi kaf dağı gibidir. Ruhu simurg gibi çok yükseklerde uçmakta, yücelerde dolaşmakta…
Kıyamete kadar onu övsem, söylesem tükenmez. Bu övüşe bir kesim, bir son arama.
Güneş insan sureti ile yüzünü örtmüştür; insan suretinde gizlenmiştir. Artık sen anlayıver. Doğrusunu Allah daha iyi bilir.
Ya Ali! Sen Allah yolundaki bütün ibadetler içinde Allâh’ın rahmetine ulaşmış kişinin gölgesine sığınmayı seç.
Herkes bir çeşit ibadete sarıldı, kendisi için bir türlü kurtulma çaresine yapıştı.
Sen âkil bir mürşidin gölgesine kaç ki, gizli gizli savaşan düşmandan kurtulasın.
Bu hâl senin için bütün ibadetlerden daha iyidir. Bu suretle yolda ilerlemiş olanların hepsini geçer, hepsinden ileri olursun.
Bir pîr ele geçirdin mi, hemen teslim ol. Musa gibi Hızır’ın hükmüne girip yürü.
Ey münafıklık nedir bilmeyen!… Hızır’ın yaptığı işlere sabret ki, Hızır: “Haydi, git. Ayrılık geldi” demesin!…
Gemiyi kırarsa ses çıkarma, çocuğu öldürürse saçını başını yolma,
Mademki Hak onun eline “kendi elimdir” dedi;
Yedullâhi fevka eydîhim hükmünü verdi… (Fetih Sûresi, âyet 10)
Şu hâlde Allâh’ın eli onu öldürse de yine di-riltir. Hatta diriltmek nedir ki, ona ebedi hayat verir.
Bu yolu nadir olarak yapayalnız aşan bile, yine pîrlerin himmeti ile aşmış, varacağı yere onların sayesinde ulaşmıştır.
Pîrin eli kısa değildir gaibdekilere de erişir. Onun eli Allah kabzasından başka bir şey değildir ki…
Gaibde bulunanlara böyle bir hil‘at verilirse Huzurda bulunanlar şüphesiz gaibdekilerden daha iyidir.
Gaibdekileri bile doyururlar onlara bile ihsan ederlerse, artık konuğun önüne ne nimetler koymazlar?!
Huzurunda hizmet kemeri bağlanan nerde; kapı dışında bulunan nerde?!…
Mürşidini seçip ona teslim oldun mu, nazik ve tahammülsüz olma. Balçık gibi gevşek ve sölpük bir hâlde bulunma.
Her zahmete, her meşakkate kızar kin-lenirsen, cilalanmadan nasıl ayna olacaksın?…”
İnsan melek de olsa ilâhî yardıma uğramayınca defteri siyah çıkar.
Hakk’ın yardımına, Hakk’ın has kulları olan kâmil insanların şefâatine meleklerin de ihtiyaçları vardır…

Hazret-i Muhammed Mustafa (s.t.a.v) Efendimiz Hazret-i Ali (r.a.)’ın şahsında insan olmanın, tertîb-i tanzim-i ilâhînin metafizik ve ilm-i ledünnî yönü olan vârisü’n-Nebî nedîm-i ilâhî, Allâh’ın vazifelendirdiği mürşide biatı has kullarının kemâlâta ermesi için elzem kılmış Hazret-i Allah(c.c)…

Hazret-i Muhammed Mustafa (s.t.a.v.) Efendimiz bilâhîre, Hazret-i Ali (r.a.) şâh-ı velâyet rütbesi ile henüz taltif olunmadan, Aliyye’l-murtazâ (r.a.) “Allâh’ın arslanı” ünvanı ile taltîf-i ilâhîye nâil olduğu zaman, Hazret-i Muhammed Mustafa (s.t.a.v.) Efendimiz lüzumuna binâen Hazret-i Ali (r.a.) Efendimizin şahsında ümmet-i Muhammed’e ve cümle Allah kullarından imân edenlere nûr-ı ilâhîden zuhûr eden Nûr-ı Muhammedî’yi bildirmeleri ile Hazret-i Ali (keremallahu vechehû) Efendimiz velâyet makamının şahı kılınmış, şâh-ı velâyet rütbesine ermiştir.

Peygamberimiz Efendimiz de “işte bu doğru yol, Nûr-ı Muhammedî’nin ilim şehrine giden ilâhî yoldur” buyurdular. “Ene medînetü’l-ilmi ve Alî bâbuhâ” hitabı ile ehl-i tarik yolu izahını bulmuştur.

Pîr-i Gâlibî H. Gâlip Hasan KUŞÇUOĞLU(K.S.)
Pîr-i Gâlibî H. Gâlip Hasan KUŞÇUOĞLU(K.S.)

Rahmet-i ilâhiyeye vesile kılınan yolbüyüklerimizin mânevî şahsiyetleri Nûr-ı Muhammedî’nin ilâ-yevmi-l-kıyâme tecelli ve zuhur meerciidir. Şüphe edilmeye. Bu rahmet-i i^lahîyeden gafil olunmaya…

Emr-i ilâhîler yalnız Peygamber Efendimizin şahsiyetlerinde hitam bulmazlar; hitâb-ı ilâhîler cümle kullarınadır.

Dervişin bir şeyhi vardır. Mânevî doğuşa vesile olduğu için anlam itibarı ile “baba” da denir. Dikkat edersen maddede olduğu gibi baba bir tanedir. Mânâ da böyledir. “Baba iki olursa evlat piç olur” dediler. Hâlık-ı Zülcelâl buyurdular ki

“Siz çocukları babalarının ismi ile çağırın. Eğer babalarını bilmiyor iseniz, onlar sizin din kardeşlerinizdir.” (Ahzâb, 5.)

Şeyhi vefat eden bir derviş, şeyhinin yerine Hâlık-ı Zülcelâl vazifeli şeyh efendi vermemiş ise ve derviş istihâre yoluyla başka dergâha geldi ise kabul edilir. Eski evrâdını değil, sonradan aldığı evrâd ve ezkârını yapar. Şeyhi evvelki şeyhidir; amma terbiye üstadı değişmiştir. Başkaca değişen bir şey yoktur. Derviş sadakatlı olmalıdır.

Dervişin bir şeyhi vardır! İki şeyhi olmaz. Mürşitlerin biri birine teberrük olarak irfanîyet yolunda yardımcı olmaları da âdâb ve erkâna uygundur. Rahmet-i ilâhîyedir. İstifade kapıları açık bırakılmıştır. Gene makamın işareti ile hudutludur.

Pîr-i Gâlibî H. Hasan Gâlip KUŞÇUOĞLU(K.S.)

Skip to content